12 Temmuz 2010 Pazartesi

2010 Dünya Kupası şampiyonu - İSPANYA ve tabi PAUL :)

2010 Dünya kupasında oynanan 64 maçın sanıyorum 60 tanesini izledim. 32 takım ile başlayan serüven sonuçta br tane takımın kazanması ile sonuçlanacaktı, bu takım da İSPANYA oldu.

Hak etti mi derseniz, bence hak etti. Bir çok futbol otoritesi zaten İspanya'yı şanslı görüyordu, yani hani bir sürpriz olmadı.

Sürprizi yaratan takımlar Fransa, İtalya, Brezilya, Uruguay ve Gana oldu.

Hakemlere verilen notları görünce şaşırdım, en son iki maç hariç, 100 üzerinden 96 almışlar!!!. Bence Dünya Kupası hakem facialarına sahne olan bir kupa oldu, ben hiç bir kupada bu kadar çok hakem hatasına rastlamadım.

Özellikle Almanya-İngiltere maçında verilmeyen gol, Arjantin'in ofsyattan golü, verilen ve verilmeyen sarı ve kırmızı kartlar. Bizler hep kendi hakemlerimizi kötüleyip, maçlarımıza dışarıdan hakem istiyoruz ama gördük ki bizim hakemlerimiz yurt dışında düdük çalan bir çok hakemden çok daha iyi maç yönetiyorlar. Düşünün bir de bu hakemler Dünya'nın en iyi hakemleri olarak seçilip buraya gelmişler.

En dramatik olarak düşüneceğim iki olay, birisi sanırım Gana'nın Uruguay karşısında maçın son saniyesinde kaçırdığı penaltıyla elenişi ve bir de 3. lük maçında son saniyede üst direkten dönen Forlan'ın vuruşu, gol olsa, maç uzayacak ve belki Uruguay 3. olacaktı.

Stadlar mükemmeldi, Günaey Afrika stad konusunda sınıfı geçti, ve tabi futbolun olmazsa olmazı olan seyirci, her maç neredeyse doluydu, bir çok maç 60.000, 80.000 seyirci önünde oynandı.

Vuvuzela bu Dünya Kupasına adını yazdırdı, bir çok kişi sevmedi ama seyircileri mest etti. Bu sene bizim stadlarımızda da oldukça ses getireceğini sanıyorum, hemen yerli imalat devreye girdi, 5-10TL arasında satışa da sunuldu ve görebildiğim kadarıyla oldukça da iyi satılıyor.

Ve tabi Dünya kupasından bahsedip Paul'den bahsetmemek olmaz, iddaa oyanyanları oldukça sevindiren ve tahmin yaptığı 14 maçtan 12 tanesini bilen bir ahtapot. Hani bir, iki, beş desem şans diyeceğim ama, bu nasıl bir ahtapotsa gerçekten tahminleri tuttu. Sanırım bugünden itibaren Paul'ün şansı daha da açılacak. Artık farklı tahminler de yaptırırlar kendisine :)

Futbola gelince, ben hiç bir maçta bir Şampiyonlar Ligi tadını alamadım, etkili, güzel ve keyifli olarak seyrettiğim maçlar var tabi ki ama bir Dünya Kupası deyince çok daha güzel maçlar olacak beklentisinde oluyorsunuz ama saysanız 5 10 maçı geçmez. 2008'de ki Avrupa maçları çok daha güzel ve kaliteli idi.

İspanya dedik ama Hollanda'nın hakkını yemeyelim, gruplar dahil şimdiye kadar oynadıkları maçların hepsini kazandılar, gösterişsiz ama etkili futbol oynadılar, şımarmadan keyifli anlar sundular ama güçleri İspanya'ya yetmedi. İspanya'nın en büyük şansı  bir çok oyuncusu yanyana senelerdir oynuyor ve takımın iskeleti zaten bir sezon boyunca neredeyse yan yana oynuyor.

Dün birlikte maçı seyrettiğimiz Recep, Murat ve Mert ile takımların kadorolarını saymaya çalıştığımızda bir tek İspanya'nın takım kadrosunun tamamına yakınını tanıdığımızı gördük, eskiden bir Hollanda, Almanya, Arjantin, Brezilya takımında oynayanları ezbere bilirdik, bunun nedeni de sanırım Barcelona ve Real Madrid gibi iki dev takımın oyuncularının İspanyol olması ve takımı oluşturması. Hangi ülkeydi anımsayamadım ama kendi ülkesinde oynayan oyuncusu yoktu, hepsi dışarıda farklı takımlarda oynuyordu.

Bu aslında çokta şaşırtıcı değil, düşünürseniz, 2000 senesinde Galatasaray UEFA kupasını aldıktan sonra Türkiye Milli Takımının iskeletini oluşturuyordu ve o Milli Takım 2002 senesindeki Dünya Kupasında 3. olmuştu. Sonuçta yatırım yaparken Türk takımlarının sürekli yabancı oyunculara yatırım yapmalarının bedelini hala ödediğimizi düşünüyorum. Kendi oyuncularımıza güvenmeyip, ne olduğunu bilmediğimiz bir sürü yabancı oyuncuya dünyanın parasını akıtıyoruz.

Son sözüm Mesut Özil'e, bu çocuğa kızanlar da çok, beğenenler de. Neden Almanya kadrosundaymış, neden Türk Milli takımını seçmemiş. ben olaya profesyonelce bakıyorum, çocuk Almanya'da doğmuş, büyümüş, yetişmiş, Türk kimliğini veya Türk olduğunu asla red etmemiş ki, kendisini profesyonlece bir yere taşıyacak bir geleceği seçmiş ve başarıyla da devam ediyor. Eğer onu neden Almanya'yı seçti diye protesto edeceksek, bugün bir çok büyük insanımız Amerika ve Avrupa'da çalışıyor, çabalıyor, bir yerlere gelmek için emek sarf ediyorlar, ve adlarını duyurarark Türkiye'nin reklamını yapıyorlar. Mesut'un onlardan ne farkı var.

Özetle, futbol açısından çok keyif almasam da, hak edenin kazandığı ve futbola doyduğumuz bir Dünya Kupası oldu.

Şimdi gelelim anamızın ligine, kimler hangi takımlara geliyordu, en büyük futbolcuları kimler getriyordu, hadi bakalım biz kendimize dönelim ve en büyük biziz tartışmalarına başlayalım :)

Sevgilerimle,
Haluk
12.07.2010, 09:30