10 Temmuz 2010 Cumartesi

Hazar'la ilk sohbet ....

Sevgili Gülbin'in "kızlar günü "yazısını okudum, bundan bir kaç yıl evveline gittim.

Ben 2000 yılı Haziran'ında evden ayrıldım ve 2002 Kasım'ında resmen boşandım. 2003 senesine kadar oğlum Hazar annesiyle yaşıyor, hafta sonları bana geliyordu. 2000 senesinde Hazar 12 yaşındaydı. "Bir boşanma hikayesi" yazımda biraz anlatmaya çalışmıştım, bu ayrılıktan onun minimum etkilenmesini sağlamak hem annesinin, hem benim görevimizdi, elimizden geleni yapmaya çalıştık.

2000-2003 seneleri arasında oğlumu sadece hafta sonu görüyordum, Cuma akşamından veya Cumartesi sabahından onu evden alır, Pazar akşamı annesine ben bırakırdım. Tabiri caizse hafta sonu babasıydım, onun evde olmadığı zamanlarsa yaşamım çok farklı, hızlı, eğlenceli ama bir o kadar da yorucu ve yıpratıcı idi (tabi bunu bugün söyleyebiliyorum, o zaman bunu anlamam kolay değildi).

Hafta sonu babası olarak, yaşamımı organize etmiştim. Kararlı bir şekilde oğlumun kafasını karıştırmamak adına, hafta sonları hiç bir şekilde kızlarla çıkmıyor hatta bırakın çıkmayı, onun yanında kimse ile telefonda konuşmuyordum. Bunun iki nedeni vardı, birincisi onun kafasında ki anne imajını hemen silip yerine birilerinin yerleştiğini düşünmemesini sağlamak, ikincisi ise oğlumun gözünde çapkın bir baba imajının yerleşmesini engellemekti.

Ben 3 seneye yakın, evimde yemek yapmadım:) şöyle anlatsam belki anlarsınız, ilk evi tuttuğum 2000 Haziran'ından, 2003 Eylül dönemine kadar bir evet sadece bir mutfak tüpü kullandım:)) Hep dışarıda idim, çamaşır makinem yoktu, bir aylık giyecek gereksinmemi karşılamıştım, Çamaşırhanelerden birisiyle anlaşmıştım, ayda bir gelip alıyorlar, ertesi gün yıkayıp getiriyorlar, iki haftada bir gelen temizlikçi kadın da ütülüyordu. Anlayacağınız ev, benim için sadece bir oteldi.

2003 senesinde, eski eşim işi dolayısıyla Hazar ile yeteri kadar ilgilenemediğini, çocuğun yollarda, serviste perişan olduğunu (bu arada Hazar Beşiktaş'ta Sakıp Sabancı Anadolu Lisesinde okuyor, eski eşimse karşıda Kazasker'de oturuyor) ve Hazar'ın bu durumda benimle kalmasının daha doğru olacağını (ben Ortaköy'deyim), buna ne diyeceğimi sordu. İnanın çok kolay bir karar değildi. Hayatında neredeyse hiç yemek yapmamış birisi, 3 senedir kendince çok serbest bir yaşam süren birisinin birdenbire 14 15 yaşında bir çocuğun bakımını üstlenmesi çokta hemen tabi neden olmasın deyip alacağınız bir karar değildi.

Olur dedim ve Hazar benimle yaşamaya başladı. Bu benim hayatımın dönüm noktalarından biriydi.

Yaşantım komple değişti, eskiden hafta içi evde oturmayan ben, yemek yapmayan ben, hafta arası yemek yapmaya başladım. Annem, kız kardeşim, arkadaşlarım sağ olsunlar, ne zaman başım sıkışsa, özellikle yemek yapma konusunda yardımcı oldular, hepsini öğrendim, elimden geldiği kadar. Ancak önemli olan bir nokta vardı, OKUL nasıl etkilenecekti? Aldığımız bu karar doğal olarak benim ailemi hiç memnun etmedi. Bütün gözler üstümüzdeydi, Hazar o ilk senede tüm okul hayatının en başarılı dönemini geçirdi ve her iki dönem takdirname aldı. Artık yaşama ve beraber yaşamaya alışmış, yemek yapmaya, çamaşır yıkamaya, asmaya (bu arada çamaşır makinesi almıştım ancak en zoru -ki hala tam becerdiğim söylenemez, renkli mi beyaz mı ayrımıydı:) ev temizlemeye, yani her şeye alışmıştım. Belki de çalışan annelerin neler yaşadığını anladığımı düşünmem bu yüzden:)))

Ancak değişmeyen tek bir şey vardı, o da benim özel yaşantımın Hazar tarafından dikkat çekici hale gelmemesi. Bu hiç kolay olmadı, ilişkilerimin zedelendiği, koptuğu zamanlar oldu ama Hazar geçtiğimiz yıla kadar benim hayatımda kimse ile tanışmadı, beni hiç bir kadınla beraber görmedi. Doğru veya yanlış, onun negatif etkilenebileceğinden ürktüm hep, belki de beni yanlış değerlendireceğimden korktum, bilemiyorum, belki okul döneminde risk almak istemedim.

Geçen sene ortalarıydı sanıyorum, haftada bir yaptığımız olağan ocak başı gecelerinden birinde, nereden aklıma geldi bilmiyorum, tamamen plansız, "Hazar" dedim, "benim bir kız arkadaşım var". Onun ne yapacağını, ne şaşkınlık göstereceğini bilemediğimden heyecanla tepkisini bekliyordum. Tepki sadece "eeeee" oldu, bu arada da yemek yemeye devam ediyordu, onu bile kesmedi. Bu sefer ben şaşırdım, nasıl devam etmem gerekiyordu, o kadar umursamaz karşıladı ki, "ee si işte sana söylüyorum" dedim. Ve o anda benim korkularımı bitiren o komik ama gerçekçi yorumunu yaptı, "anladım da ilk defa mı biz kız arkadaşın oluyor, bunu neden özellikle söylüyorsun". O anda gülmem mi gerek, rahatlamam mı gerek, anlatabileceğim bir durum değil ama gerçek olan hani üzerinizden bir yük kalkar ya. Sonrasında konuştuk, fazla detaya girmeden anlattım.

O gün anladım ki, benim oğlum bir delikanlı, korkularım vardı ama o kadar olgun davrandı ki benim korkularımın boş olduğunu ortaya çıkardı. Ha pişman oldum mu böyle davrandığıma, neden daha önce söylemediğime, ASLA. Bugün dahi oğlum hayatıma giren kadınların bir ikisi hariç hiç birini bilmez, görmedi, tanımadı. Evimizde hiç bir kadın arkadaşım kalmadı, bu özellikle sakınmamdan değil, belki bu dönemde gerçekten hayatıma ciddi anlamda giren birisi olmadığından. Bunu onunla paylaşmam, benim yaşamımı değiştirmedi, tam tersi beni daha sorumlu yaptı.

Gülbin'in yazısında kızıyla paylaştığı o ilk anı anlatışını okuyunca, onun heyecanını, yaşadıklarını anladığım ve bildiğim için, ben de kendi başımdan geçen bu anımı aktarmak istedim. Biraz kişisel bir yazı oldu, kendi yaşantımla ilgili bu kadar detay vermem belki bazılarınıza ters gelebilir. Ne o reklam mı yapıyorsun, vay be ne erkek, ne baba gibi yorumlar da alacağıma eminim ama ben sizlerle paylaşmayı arzu ettim, severek, gülümseyerek ve hoşgörüyle okuyanlara teşekkür ederim, eleştirenlere bir yanıt veremeyeceğim.

Özet, çocuklarımıza güvenelim, yaşları ne olursa olsun, onların kafası en az bizim kadar çalışıyor, mutsuzluğumuzu, mutluluğumuzu bizler kadar hissedip, yaşıyorlar. Onlara bir şey belli etmemeye çalışsak da, onlar anlıyor. Yeterki paylaşmayı doğru zamanda, doğru şekilde yapalım.............

Sevgilerimle
9/11/2005 04:30