24 Mayıs 2011 Salı

Hiç ama hiç anımsamak istemediğim bir anı ....

Dün akşam seyrettiğim bir dizinin bir bölümünde, kanserden ölen annesi başında hüzünle onun vefatını bekleyen bir adamın üzüntüsünü izlerken, hiç olmadık bir şekilde 1984 yılında yaşadığım bir anım geldi aklıma.

Ben bu anıyı beynimden sildiğimi sanıyordum, bu kadar zamandır da hiç anımsamadım, düşünmedim, ama nasıl olduysa dün aklıma geldi.

Biraz hatta biraz değil bayağı hüzünlü bir anı aslında, yine de paylaşmak istedim.

Sene 1984, Londra'ya dil öğrenimi için gitmiştim, bir sene kaldıktan sonra izine geldim, bir kaç ay kaldım, sonra tekrar döndüm. O dönemde bekarım, yaşım 25, annem ve babamla oturuyorum, geldiğimde de orada kalıyorum. Babam bir akşam misafir geleceğini söyledi. Benim de evde kalmamı, bana akşam gereksinimleri olduğunu söyledi.

Gelenler babamın meslekten bir arkadaşı, eşi ve oğluydu. Sanıyorum 23 24 yaşında idi Altuğ, kanserdi, şimdi ne kanseri olduğunu anımsamıyorum. İngiltere'ye muayene ve  tedavi için geleceklerdi, ben döndükten sonra onlara yardımcı olup olamayacağımı, ingilizce bilmediklerini benim de arada tercümanlık yapmamı istemeye gelmişlerdi.

Neden olmasın, olur tabi dedim. Altuğ nasıl gülerbyüzlü, cana yakın, aslan gibi bir adam. Sohbet ettik epeyce ve gittiler.

Sonra ben Londra'ya geri döndüm, bir süre sonra Altuğ'dan haber aldım, şu gün geliyoruz, şu otelde kalacağız, Hastanenin adresi şu diye. Bildiğim bir yer. Muayene günü ben onları otelden aldım ve hastaneye gittik. O ana kadar ben hiç bir şey hissetmiyorum, muayene olacak ve sonra tedavi olacak, bildiğim bu.

Doktoru beklemeye başladık, sonra doktor geldi, muayene başladı, sorular soruyor, ben tercüme ediyorum, Altuğ yanıtlıyor, onu da tercüme ediyorum. Bu yaklaşık bir saat sürdü. Tabi bu sırada doktor Altuğ'un yanında getirdiği şimdiye kadarki teşhis ve tedavi ile ilgili onlarca sayfayı da inceliyor.

Doktor bazı testler yapmak istediği için Altuğ'un hastanede kalması gerektiğini söyledi, zaten hazırlıklı gelindiği için Altuğ'u yatırdık. Ailesini otele bıraktım, ertesi gün buluşmak üzere vedalaştık.

Ertesi gün tekrar hastaneye gittiğimizde Doktor test sonuçlarını aldığını ve ailesi ile konuşmak istediğini söyledi. Ve kaçınılmaz sonucu orada bana söyledi. Şimdi o anı lütfen düşünün, benim hiç bir akrabalık bağım yok bu insanlar ile, ikinci kez gördüğüm insanlar ve doktor bana Altuğ'un kurtulamayacağını, burada yatarak belki bir miktar daha ömrünü uzatabileceklerini ama yaşama şansı olmadığını söyledi.

Ve benden bunu tercüme edip ailesine söylememi istedi.

Ben böyle bir şeyi nasıl çevirebilirim? Ne yapacağımı şaşırdım? Dondum kaldım.

Babası o zaman Haluk, biz Türkiye'den sonuçlardan biraz biliyoruz, ne dedi oğlum, sen tercüme et bize dedi. O anı hayatım boyunca unutamayacağım, ettim, annesi başladı ağlamaya, babası hüzünlendi.

Doktor bu arada acele etmememizi ve düşünmemizi, bizden haber bekleyeceğini söyledi ve çıktı. Ben ne yapacağımı şaşırdım, aile düşünüyor. Sonunda Altuğ'a bir şeyler söylenmek zorunda. Dışım kalmak istemese de, içim o anda orada olmak istiyor, Altuğ'un yanında olmakta istiyorum, olmamakta, çünkü artık İngilizceye gerek yok, Türkçe konuşacağız.

En sonunda aile bir gün bile fazla yaşasın diye kalma kararı aldı ve Altuğ'un yanına gittik. Dedim ya, nasıl aslanlar gibi bir çocuk, bizi görünce anladı hemen, gülümsedi, ne oldu anlatın bakalım dedi, Baba anlattı, ben konuşamıyorum sadece şok vaziyette izliyorum. baba en sonunda kararını anlattı.

Ve ne oldu biliyor musunuz?

Altuğ hiç yıkılmadı. Döndü babasına, " ben burada iki gün daha fazla yaşamaktansa İstanbul'a kendi vatanıma döneyim, en azından sevdiğim arkadaşlarımı bir kaç gün daha fazla göreyim. Toplan gidelim babacım " dedi. Sonra bana döndü teşekkür etti, " bundan sonrasını biz hallederiz Haluk, sen de git, zaman ayırdın, yardımcı oldun teşekkür ederiz " dedi.

Sarıldık, öpüştük, o ana kadar ağlamadım, dışarı çıktım ve boşaldım. Hayatta bu kadar çok ağladığım an enderdir.

Sonra bir daha Altuğ'u hiç görmedim, bir kaç kez konuştuk, babamdan haber aldım sonrasında bir sene sonra İngiltere'den kesin dönüş yaptığımda öğrendim ki Türkiye'ye döndükten beş altı ay sonra Altuğ'un vefat etmiş ama babam bana söylememiş.

Nereden geldi bu anı ve nasıl bu kadar net anımsıyorum bilmiyorum, dedim ya inanın gömmüştüm bu anıyı, şimdiye kadar da 27 senedir de hiç ama hiç anımsamadım, ta dün geceye kadar...

Sevgilerimle,
Haluk
24.05.2011 09:00